18 Kasım 2014 Salı

Freud'un Şeysine Jung İsim Koymuş.

Aynen öyle.Arketip diye bilinmeyen, çok tan var olan ama keşfedilmeyi bekleyen imgeler varmış evrende.Ruh bunu göremiyormuş.İnsanoğlu, aklı, mantığı ve ihtiyaçları doğrultusunda anlamlandırıyormuş.Sonra isim veriyorlarmış bunlara.Anne, baba, bilmem ne, bilmem ne diye sınıflanıyormuş bu imgeler.Freud'un açıklamaya çalıştığı id, ego, süper ego v.s. sonradan 'kollektif arketip' diye şekillenmiş jung tarafından.Bir nevi açıklanamayanı, açıklanamayanla açıklamak gibi geliyor bana.Hatta ve hatta eski din adamları bu arketipleri kullanarak yalnızlık çeken hastalara yardımcı oluyorlarmış.Çivi çiviyi söker misali, bak sen yalnız değilsin senin çektiğin ızdırabın benzerini çeken insanlar da var diyerek.Fakat altını çizmem gerekir ki, "benzeri" kelimesini kullandım, 'acı, yalnız yaşanan tek duygu'.Hiç bir acı birbirine benzemiyor, benzerini yaşıyoruz ama.Çok teknik konulara girmek istemiyorum ki ben, araştırıp öğrenin.Amacım teknik dille konuşmak değil zaten; yazıya azcık ruh katmak istiyorum.

Şu herkesin aynı olduğu şeysine gelince.Aynı fakat, bir yazımda değindiğim gibi parmak izi kadar özgün ve tek.Hepimiz birbirimizin çeşitli türevlerini yaşıyoruz ama özümüzde aynıyız.Neyse bu sizi iyi hissettirecekse, öyle olsun.

Bir sınıfa dahil olma düşüncesi kızdırıyor beni.Maalesef ki öyleyiz, şeklen de bir sınıfa yakıştırılıyoruz; kadın, erkek, insan, hayvan, düşünen, düşünmeyen...Çoğaldıkça ve iletişim arttıkça mitler keşfedilmiş.Kulaktan kulağa bir sanat oyunu...Olamaz mı; olabilir.Şimdilerde her şeyin görsel ve işitsel bir kanıtı var, fantaziye dökemiyorsun olayı.En güzel fantaziler mum ışığında oluşur.Bir gölgedir izlediğin, gerçek diye düşündüğün hissettiğin şeyi, mum ışığının düşürdüğü gölgesinden dinledin mi hiç?Bir başka türevimiz bak şimdi nasıl yaşıyor duvara yansıdığında.

Gölge diyelim mi bu hikayeye, o zaman 'Gölge' konuşmaya başlasın;

Her şey siyah bir noktayla başladı, alev aldığında mum ipi.Görmeye başladın, sıcaktı çok.Yanıp biraz uzaklaştın.Arkanı döndün, karşında iki top üst üste gelmiş gibi görünen bir karanlık.Anahtar deliği mi o?Yok göremiyorsun ki.Daha da yakınlaştın.Hayır sen değilsin o; kendini ilk ne zaman anlamlandırdın?Aynayı bile üretmemiştin daha o zaman.Önce anlamlandırılması gereken şu siyahlık...Hafiften bir rüzgar esiti.Ürktün, elin havaya kalktı, aynı anda karanlıkta da bir çıkıntı belirdi.Şaştın, yine anlamlandıramadığın bir kuvvetle, yumruğunu geçirdin karanlığa, parmakların avuç içine gömüldüğünden, 'yumru' dedin bu harekete, 'yumru' çok yumuşak kalırdı, '-k' ile güçlendirdin, 'yumruk!' oldu sonra.Duvardı hissettiğin, elinden bir sıvı aktı rengini görmediğin.İlk kavganla o zaman tanıştın; 'merhaba, ben korku!'.Korku neydi ki?Ürkmek ve şaşmak...Beyninin olduğunu bile bilmiyordun, bir kuvvet işte bir kuvvet itiyordu seni; anlam aramaya...Öylece oturup bakıtın, zaman kavramı bile yoktu ki senin için.Karanlık sana, sen karanlığa...(Mum nerden çıktı şimdi?).Karanlık git gide kaybolmaya başladı, izledin, mum çoktan bitmiştı fakat aydınlıktı ortam.Ateş yoktu ama yanıyordu bedeninde bir yerin, yumru yaptığın eli gözünün önüne koydu bir kuvvet.Yanıyor ama, daha da kuvvetli bu his; baş harfi olan 'y-' yi çıkardın 'k-' yı koydun.'Kanıyor'...İçinden geliyor bu, senden boşalıyor bu sıvı, kuvvetli olmalıydı; 'K-ırmızı'.Saklanması gerekirdi kendinden akan sıvının, bedeninde kalması...Sen keşfediyordun, bir kuvvet de seni itiyordu.İsimlendirmeye ve bulmaya...Başın bedeninden aşağı kaydı, el gibi ama değil bir çıkıntı daha; 'ayak' ne işe yarar ki bu, birini kaldırdın, indirdin...Sonra diğerini yanına aldın; aynı yerde değilsin artık.Yere değdiği için bu eylemin, kuyruklu 'y-' harfini seçtin; 'Y-ürümek' dedin, yol alıyordun, her bir adımda.Daha da ileri, ileri...Susadın.O neydi ki?Dudaklarını bir şekilde nemlendirmen gerekiyordu, yürüdün ve bir dere kenarında durdun, akıyor bir şeyler ama bu kez senden çıkmıyor bu sıvı, istedin senin olmasını, diz çöküp kafanı eğdin.O ne be?Ne ki bu, hareket eden?Başladın yine o sıvıyı tokatlamaya, aynı anda suyun içindeki yabancı da sana saldırıyordu.Dalgayla kayboluyor, sen durduğunda sana bakıyordu.'Sensin o salak!Ne korkuyorsun?' dedi içinden bir ses.İçindeki ses acaba dışarı da çıkar mıydı?Ağzını dayadın senin olmasını istediğin sıvıya 'S' gibi dalgalı; 'Su' dedin.Kendini izledin, Ayaklarının üstünde durduğunda, görüntü de senden o derece uzaklaşıyordu 'A' gibi; bir 'Ayna' m olmalı dedin kendimi tanımam için diye düşündün.Hani bir kuvvet anlamlandırmaya itiyor ya benliğini.'Benlik' ne demekti?Onu sonraki kuşaklara bırakacaktın, bu kadarı senin için çok fazla!Günler sonra o derenin karşısında senin gibi bir şey daha geldi.Oda senin yaptığının aynısını yaptı.Bu ne 'Hatıra' mı, 'Hayal' mi?Ama sende olup onda olmayan, onda olup sende olmayan bir şeyler vardı.Uzun süre izledin.Boynunun altında iki ayrı çubuk 'H' gibi; 'Hatun' olmalı bu.Karşı tarafta nasıl işler; "bu şeyin benim gibi çıkıntısı var, ama aşağıda ve yatay 'E' gibi; 'Erkek' olmalı bu.".Çok geçmeden bir ağaç devrildi derenin üstüne, sen onun tarafını, o senin tarafını merak ediyordu.Ağacın ortasında ikiniz de durdunuz,Birbirinize engel oluyordunuz.Ne sen ona kıyabiliyordun ne o sana...Birleşelim dediniz, sen benim açığımı kapat, ben de senin...Bu harflerin ikisi de iki koldan açık 'H' alttan üstten, 'E' soldan iki kollu eksik.Birleşmenin bir yolu vardı, sen aradaki çıkıntını feda edecektin, 'H' nin çukurlarını dolduracaktın, 'H' orta yolu bulup aradaki yatay zarını feda edecekti.İki, bir '0' oldu.Sıfırdan başladı her şey.Gölgeleri kovaladınız, birbirinize geçmek çok güzeldi, 'O' hissi çok kuvvetliydi.Sıvılar karıştı bir birine; 'H' de değişmeye başladı görüntü, seninkinden daha geniş ve yayvan bir çıkıntı.'H', 'Sen' mi oluyordu yoksa, ne kadar güçlü, yine çok kuvvetli; 'K-adın'...'Ben' vardı, 'Sen' oldu, 'H' bölündü ovalleşti 'B-iz' oldu.Aman tanrım ne kadar ucu açık bir 'O' bir; 'Ç-ocuk'...

Daha fazla devam edemicem, ardı arkası gelmiyecek şu arketiptiği açıklamanın.Ama sonuç olarak bu; keşfediyor insan!Sonradan...


1 yorum: