8 Ağustos 2017 Salı

Üç Kapı

Rüyalar alemine daldıgında çıkman mümkün değil. Hele enteresan bir rüya gördüysen ve bu rüya seni gece uykundan uyandırdıysa,  hayra yorup iyi niyetler geçirmeli içinden.

Dün rüyamda,  büyüdüğüm evin girişinde birbirine açılan üç kapı gördüm. Gece oldu ve kapılardan birini kitledim,  en dıştakini. Sanki ikinci kapıyla arasında bir pencere varmış gibi iç kapıyı aralık bıraktım. Bu iki kapının yenında dışarıya açılan bir kapı daha vardı. O kapıyı henüz kitlememiştim.Müstakil evimizin yanında yazlık mutfak olarak kullandığımız tek göz bir yapı daha vardı. Evin son kapısını da kitlemeye gidiyordum ki,  yazlık mutfağın kapısını kitlemeyi unuttuğum aklıma geldi. Gece olduğu için ev ile o yapının arasında kalan sonsuz karanlıktan korkuyordum. Bu yüzden tereddüt ettim gitmeye. O sırada kardeşim atladı hemen ve 'ben kapatırım'  diyerek elimden aldı anahtarı ve çıktı. Bir süre gelmedi. Oysa o kadar uzun bir mesafe değildi. Annemin sesini duydum; kardeşimin nerde olduğunu sordu. O da uykusundan uyanmıştı. Öyle bir korkuyla uyandım ki. Yanımda uyuyan kocamın da aynı tonla,  ama ne dediğini anlayamadığım sayıklamasını duydum.

Uyandığımda saat 4 tü,  ne birilerini arayıp iyi olup olmadıklarını sorabilirdim ne de onları bu sebepten tedirgin edebilirdim. İyi niyet dileyerek tekrar uyumaya çalıştım. Ne kadar huzursuz uyuduysam sabah bir türlü uyanmak istemedim. Belki kötü bir haber almak istememiştim.

Sonra rüyamın bu bölümüne gelene kadar ki yeri hatırladım. Bahçede tüplü bir ocak vardı. Bu ocak kendi kendine yanıp sönüyordu. Gece olduğundan daha çok belirgindi. Babamı çağırdım onun için de,  babam da ocagı söndürmeye gitti. O söndürdükçe ocak tekrar yanmaya başlıyordu. Ama ateş kaynağı olmayan ocak kendi kendine niye yansındı.

Rüyada kapı görmek genel itibariyle hayra yorumlanmıyor. Hane kapılarının kadını temsil etmesi,  o kapıların ayrı ayrı açık mı kapalı mı olması,  kilitlenmesi v.s. ayrı ayrı anlamları var. Ben kendimce bir yorum yapıyorum. Çünkü rüyalar bilinç altının bir yansıması olarak çıkıyor karşımıza. Genel itibari ile bir yorum kötü bile olsa sizde farklılık gösterebilir. Çünkü sizin bir nesneye ve ya imgeye yüklediğiniz anlam bilinç altınızda farklı olabilir.

Gel gelelim yaptıgım yoruma:

Çoğu insanın olduğu gibi babam da benim kahramanımdı. Çünkü babalar hep güçlüdür,  onlar ev içinde bütün aksaklıkları düzeltir. Benim babam da zamanında tamirci olduğundan bu rüyamda bir bozukluğu düzelterek ortaya çıkıyor. Babamın üzerimdeki o güçlü etkisini özlemişim demek ki. Annem de korumacıdır,  kardeşim konusunda daha çok evham yapar, yapmakta da hakkı var; kardeşimin biraz fevri hareketleri vardır, ben de merak ederim ve bu aşırı korumacı tavrım nedeniyle çok da kavga etmişliğimiz vardır. Benim ilk kapıyı kapatıp ikinci kapıyı aralık bırakmam; ailemi koruma konusunda bir mevzuyu halletmiş oldgumu ve başka bir mevzuya niyetlenip onu henüz halledememiş olduğumu gösteriyor olabilir.

Bu arada ben evlendim,  belki kardeşim bu konuda yakın zamanda bir adım atar ne dersiniz? İnanın içimden ilk geçen yorum oydu.

Hayırlı kapılar açılması dileğiyle...

20 Mart 2017 Pazartesi

Olumlama Üzerine

Uzun zamandır bu bloğumu es geçmiştim.Şimdi biraz hayatıma es verip bu içerikle küçük bir merhaba demek istiyorum yeniden.

Öncelikle bilinçaltımın bana bu sıralar ağır oyunlar oynayarak karşılık verdiğini söylemeliyim. Rüyalarım,  şu anki ruh halim ve davranışlarım beni geçmişe dönüp üzerinde düşünmem gereken konuların olduğu konusunda beni dürtüyor. Farkına varıyorum ki; zaman çok çabuk ve biriktirdiklerimle daha da ağırlaşarak ilerliyor.

Peki birikmiş bu ağırlıgı hafifletmenin yolu neydi?

Sorunlarımın üzerine sünger çekerek bu üşengeç ve tembel tavırlarımla nereye kadar gidebilirdim?

İyi ki yazıyorum dedim kendime,  keşke daha çok paylaşsaymışım. O zaman daha net görebilirdim çoğu sorunumun kaynağını.

İtiraf etmeliyim,  iki yıl öncesinde yazmış olduğum bu yazımda bahsettiğim planların hiç birini yapmadım. Bu yüzden hala olduğum yerdeyim. Dönemsel iç sıkıntılarım hala devam etmekte ve karşıma çıkan fırsatları bu yüzden kaybedebilirim de.

Budizm de hiç bir şeyin tesadüfen olmadığı inanışının sonucu olarak Gandi'nin söylemiş olduğu düşünceleri kadere bağlayan paradoksu ( bence paradoks) bir çok kaynakta farklı şekillerde karşınıza çıkmıştir elbette ki ve hatta başka biri tarafından söylenmiş olduğuna dair bilgilere de rastlayabilirsin.

Yazının hintçesini bulsam onu paylaşıcam ama bulamadım. Arama motoruna "düşuncelerine dikkat et sözlerin olur..." diye yazarsan detaylı bilgiye ulaşabilirsin.

Bu kadar laf kalabalığı yapacağına sözün özüne gelsen dediğini hissediyorum. Ama ben de yazdıklarıma dikkat etmeliyim, çünkü her an kaderim olabilir.

Dün kendi kendimi tedavi etme yöntemlerini ararken 'olumlama' yöntemi diye bir şey buldum. Bu bilinç altını olumsuz yargılardan temizleyerek ve yerine olumlu kelimeler kullanarak düşünce yapınızı ve aynı zamanda davranışlarınızı da değiştirebilen bir yöntem.

Bu, şu anda kişisel gelişim uzmanlarınca (!) kullanılan ve bence insanların hayatlarından beklentilerini sömüren yöntemlerden biri. Çünkü sonunda aksini idda etseler de bilinç altına zenginlik vaadi olarak işledikleri için kaynakları çok da güvenilir bulmuyorum.

Eğer böyle bir yol izlemeye karar verdiysen benim gibi, sana tavsiyem; asla şekle bağlı kalma!

Üzerine düşünmemiz gereken bir konu da bununla ilgili şu oluyor:

Olumlama yaparak bilinç altinda aslında diyorsun ki; 'ben biliyorum ki, olumlu düşündüğümde güzel (kime göre, neye göre) olayları çekicem, olumsuz düşündüğümde kötü şeyler başıma gelicek.' Oldu ya kazara olumsuz bir şey düşündün, insan oğlu bu hiç güven olmaz, bu yoğun enerji kuvvetiyle ( çekim yasası dedikleri) olmaz diye bir durum olmayacak. Yani sen ne kadar olumlama yaparsan yap hayatın zıtlıklarla var olduğu gerçeğini bilinç altından nasıl sileceksin?

Düşünüyorum da, hayatta hiç bir şeyin tesadüf olmadığı düşüncesinde olan Gandi, suikasta kurban gittiğinde bunu bir tesadüf mü yoksa düşünceleriyle yönettiği kaderinin bir sonucu olarak mı yaşadı? Gandi, acaba bilinç altında böyle bir korku mu yaşıyordu da bunu kendine çekti?

Kim bilir...

21 Kasım 2015 Cumartesi

'Esrar Oyunu'

Dün gece rüyamda esrar gördüm.Ama şöyle başından sonuna rüyamı anlatayım çok ilginç:

Bütün yakın akrabalarımla büyük bir kasabada yaşıyoruz.Kasaba büyük şehirde yaşamayı özendirmeyecek kadar renkli bir yer.Herkes mutlu, paylaşmaktan kaçınmayan, ne olursa nasıl düşünürse ve ne konuşursa konuşsun insanların birbirlerini yadırgamadıkları bir yer.Sürekli bir oyun oynama hali var.Dikkatimi kapısından dumanlar tüten ve güle oynaya içinden insanların elinde bir bardakla çıktığı kulübe çekiyor.Kulübeye sağlam girip ayık çıkan yok, herkes sendeleyerek ya da başı dönmüş bir halde çıkıyor.Yaklaştıkça bu yerin esrar eğlence merkezi gibi bir yer olduğunu anlıyorum ve bu olay yasal. Dışarıdan dumana maruz kalmak bile bana yetiyor başım dönüyor, bir bakıp çıksam içmesem de olur diye giriyorum içeri kapıdan beni elimde bir toprağa benzer bir şeyle yarı dolu bir bardak ve ne olduğunu anlamadığım içinde sıvı bir karışım olduğunu sandığım bir şişeyle uğurluyorlar beni ama bu içkinin bir içme usulü var.Baharda olmamıza rağmen karlı bir dere geçiyor kasabanın içinden.Bu bardağı derenin içindeki karlı suyla karıştırıp sonra şat yapıp üzerine şişeyi içecekmişim.Tam dereye doğru ilerlicem kasabayı oyuncu cüceler basıyor.Bu oyuncu cücelerin amacı biraz eğlenmek eğlenirken ağlarına düşürdükleri kasaba sakinlerini gizemli bir oyunun içine almak.Bir kez oyuna dahil ettilerse seni çıkmanın tek bir yolu var oyun parkurunu bütün engellere rağmen bitirmek ya da oyun içinden çıkmayı hayatın ile ödemek!(oooww çok korkunç)Oyun içerisine girdiğin anda daha önceden oyuna başlamış olanların arasında kaldıkları yerden dahil olarak başlıyorsun.Meğer bu oyun yıllardır oynanıyor ve içinde yıllardır var olan oyuncular yani kurbanlar var.Ne hikmetse çıkmayı hayatınla ödediğin bu oyun keyif veriyor.Adına 'esrar oyunu' diyorlar.Kurbanları rast gele seçtikleri için dışarıda kalanlar da bir maçı seyreder gibi parkur kenarından oyunu heycanla izliyorlar.

Girdiğim aşamada bir lunaparka götürüyorlar bütün oyuncuları.Hepimizi dönme dolabın her bir kabinine yerleştiriyorlar elimiz bağlı.Ve bu dönme dolabı patika yolla bitişik bir demir yolunda bayır aşağı yuvarlıyorlar haznesinden çıkarıp.Biz oyuncular yuvarlanırken hangi yolun iyi olduğuna karar vermek zorundayız, ve deneyerek öğreniyoruz.Bu arada dönme dolabı içinde aldığımız pozisyona göre yönlendirebiliyoruz.Sonunda patika yolun daha güvenli ve sarsıntısız olacağına karar verip d.dolabı o yolda tutmaya çalışıyoruz bu parkur bitiyor, aramızda yaralananlar da var ama dolap düz bir yere geldiğinde durdurabiliyoruz.Bu kez durduğumuz yerde tek tekerlekli bisikletler var.Ortalıkta cıyak cıyak kurbanların yara almasından zevk alan cüceler üzerimize kemirecekmiş gibi koşmaya başlıyor, o bisikletlere sarılıp kaçış yolu ararken ben oyun kuruculardan biriyle karşılaşıyorum.Sözlü değil ama gözleriyle bana bir şeyler anlatıyor gibi.Kıvırcık saçlı kızıl bir ağaç perisi gibiydi.Yüzünde samimi bulmadığım aynı zamanda benden bir şeyler bekliyormuş gibi bir gülümseme vardı.Bu gülümseme parkuru başarıyla geçeceğim konusunda bir iç huzuru verdi bana, belki de ben o gülümsemeyi yapacaklarımdan ve oyunu sonlandıracağımdan korktuğu yönünde algıladım.Ama durup ona bakarken ve anlamaya çalışırken rüyadan uyandım.

Klasik olarak bu sayfada yaptığım rüya tabiri kısmına geçeceğim;

Esrar ülkemizde ve dünyanın çoğu ülkesinde insana zarar verdiği için kullanımı yasaklanmış bir bitki.Bu yüzden klasik rüya tabirlerinde kötüye yorumlanır.Bense biraz Freud etkilenmelerimden ve bilinç altı sorgulamalarımdan yola çıkarak bir yorumda bulunacağım.

Ailemle bir arada olma düşüncesi bana hep huzur vermiştir. Bir arada olmanın nasıl olması gerektiği konusunda ideal bir fikre sahibim ve ne yazık ki insan oğlunun her istediği şey olmuyor, çünkü; bir şeyler beklediğin çevrende farklı düşüncelere, dogmalara, geleneklere inanan insanlarda olduğundan bu düşüncelerin bir birine karışmasından sağlıklı bir ortam doğmuyor.Gel gelelim 'büyük şehir yaşantısı özentisi' ne; küçük bir şehirde hatta o küçük şehrin kırk hanelik küçük bir köyünde doğdum büyüdüm, ailemin benden beklentilerine ve benim hayattan beklentilerime bu küçük dünya cevap veremiyordu bu yüzden büyük bir şehire okul vesilesiyle göç ettim, on yıldır da buradayım.Rüyamda büyük şehirde yaşamayı özendirmeyecek renkli kasaba benim aslında coğrafi olarak yaşamaktan keyif aldığım ve düşüncelerimi sınırlandırmak zorunda kalmadığım bir yeri temsil ediyor.Bu yerin içinde genelin madde bağımlılığı olarak gördüğü ve kötü kabul ettiği şeyse genel geçer düşüncelerin ve diktelerin bir simgesi.Neden öyle diyorum çünkü bilinç altımda şu var; zamanında ne için kullanılıyorsa bu bitkinin yasal olarak üretildiği hatta çocukluğumda eskiden saf haliyle kullanan insanların hikayeleri var.Bunun üzerine bu bitki nasıl sistem tarafından farklı alanlarda kullanılmak için keşfedildiğini, işlenerek belli bir kesme uyuşturucu olarak pazara sürüldüğünü yani doğanın içinden saf bir bitkinin tarih sahnesinde insan eliyle şekillenip çirkin bir maddeye dönüştüğünü bir zaman düşünmüş ve bilincimin altında belki de bu rüyaya kadar saklamıştım.

İnsan beyni kaydetmeye başladığı andan beri saf haliyle bilgiyi alır, yeni bilgiler eklendikçe unuttuğu bilgileri şekillendirir kimi zamansa çıkması gereken yerde ya bir sözle ya da rüyada belli bir simgeyle varlığını gösterir.(bilimsel bir şey değil bu tamamen kendi felsefem) işte bu yüzden esrarı rüyamda genel geçer kanun ve diktelere karşı duruş sergileyen bir simge olarak yorumluyorum.Her taşın altından çıkan cüceler ve ayun kurucu peri bu sistemin en büyük askerleri; tam farklı bir yola girecek ve sistem içinden sıyrılmaya çalışacakken beni o kanunların içinde tutmaya çalışanlar...Yani farklı bir bakış açısıyla kendime yeni bir dünya yaratacak ve içinde huzur bulacakken, sistemin oyun hilesiyle içinde tutmaya çalışan bu cüceler ve periler baş düşmanımız.Neden?Oyun keyiflidir.Bizse zorunlu olarak dahil olduğumuz bu düzen içinde hayatımız pahasına da olsa başarılı çıkmayı hedefliyoruz, bu başarı neye göre kime göre başarı tartışılır.Ama şöyle bir gerçek var ki; bizim oyunumuz eğlendiğimizi ve zevk aldığımızı sandığımız yapay bir parkurdan ibaret-hayatımız.Oysa biz ilkel(!) de çok güzel yaşayabiliriz yargısız.

Bu rüyamı böyle yorumluyorum.Rüyam kadar karmaşık bir yorum.İlerde belki daha sade ve anlaşılır bir dil yeteneği edinir düzenlerim.


22 Ocak 2015 Perşembe

21 Gün Kuluçgası

Şimdi bu 21. günde bu nereden çıktı diye sordum kendime.Ama bu günün ayın 21. günü olduğunu fark etmeden düşündüm.Bilinç altım bu günü değerli kılmam için bilincimi kemirip durdu.Neden önemliydi ben de bilmiyorum.Geçmişte bir şey yaşadıysam da bu gün, hiç hatırlamıyorum.

Bu gün benim için önemli bir gün olmalı.Gün boyu çok fazla gereksiz şey düşünmekten kendi analizimi derinlemesine çıkarma fırsatım olmadı.İnan bu gün düşünmekten başka hiç bir şey yapmadım.Bir tek şey yaptım o da birikmiş bulaşıklarımı yıkamaktı ki aralarından biri bana bir güç verdi; günlerdir yıkamak için ertelediğim fırın tepsisi...Yapışmış ve kömürleşmiş hamuru çıkarmak çok zordur.Bir de fırın tepsisi kolayca mutfak lavabonuzda yıkayabileceğiniz bir şey değil, sağa sola su taşırmak da cabası.İşte böyle aldım elime o koca tepsiyi, üzerinde denemediğim deterjan kalmadan, öyle bir ovdum ki, kirler kısa bir sürede çıktı.Mutluydum çünkü; hiç bir şey yapmak istemezken kendimi zorlayıp o bulaşıkları yıkamıştım.Basit mi?Neyse; buz dağının altında koca bir dünya var diyeyim ben sana, sen anla.

Doktorlar her bir hastalığı teşhis ederken bilmem ne başlangıcı diye söylüyor artık.Yani; ciddi bir durum yok ama dikkat etmezseniz ciddileşebilir demek istiyorlar.Bende de bu aralar depresyon başlangıcı görünüyor.Teşhisi kendim koydum.Madem teşhis koydum bu konuya benim el atmam gerek diye düşündüm, reçetemi kendim çıkartacağım.Bu yüzden yapmam gereken şeyler yerine, düşünmek, kaygılanmak, canımı sıkmak, üzülmek gibi zaman kayıplarını ortadan kaldırmam gerek.Bunun için edinmiş olduğum tembellik ve miskinlik gibi kötü alışkanlıklarımın üzerine yapacak kayda değer alışkanlıklar koymam gerek.

İlk olarak matemetiksel bir zaman iskeleti oluşturmam gerekecek kendime.24 saatlik günümü 3'er saatlik dilimlere ayırıyorum.6 saatini uyumak için ayıracağım.Geri kalan 18 saati 3'e bölüyorum, 6 dilim pastam var, dilediğim gibi süsleyeceğim şimdi bu dilimleri; çilekli, muzlu, çikolatalı, vanilyalı...Hıımmm, miss!Ağzım sulanmaya başladı.Gün içinde bu dilimleri her gün 3 er saat aralıklarla yiyeceğim.Düzenli bir işim olmadığı için, iş günlerimde şöyle bir yol izleyeceğim; gün içinde iş için en fazla 12 saat geçiriyorum, bu günleri çıkardığımda geri kalan 6 dilimimi 1'er saatlik bir periyotta yiyeceğim.İskeletimiz oluştu.Şimdi haritamızı çıkarıyoruz.

1.Dilim:Beslenme.En temel ihtiyaç kaynağım olan bu olguyu unuttum.Bu yüzden ilk bu alışkanlığımla başlıyorum.Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur demişler, dinleyelim.Sabah kahvaltını yap, öğlen yemeğini ye, akşam yemeğini ye.Afiyet olsun...

2.Dilim:Egzersiz.Eskiden profesyonel olarak ilgilendiğim dansla uğraşmadığım için vücudum hantallaştı ve güçsüzleşti.Bu durumu düzeltmeliyim.Gün içinde en az 3 saat egzersiz, spor yapmalı ve dans etmeliyim.O zaman, kahvaltıdan önce plates yapalım mı, akşam yemeğinden sonra da biraz dans ederiz.Bakarsın belki tırmanmaya başlarım.Güzel bir hobi olacak.Heyecanlıyım.

3.Dilim:Genel Kültür.Tembellik ve boş vermişlik nereye kadar.Hadi kıçını kaldır bir roman dünyasına dalıyoruz en az 1 saat kitap okuyoruz.Kitaplığımda bana küsmüş bir çok kitabım kollarını açmış beni bekliyor.Geri kalan 2 saatimizde de edebiyat sitelerini gezelim, haber okuyalım dergileri keşfedelim.Hadi bakalım.Öğreneceğin çok şey var.İlgilendiğin bir sürü konu da birikti.Her gün biri hakkında bilgi edinip öğrendiklerimizi not edelim!

4.Dilim:Yaratıcılık zamanı!Yeteneklerim körelecek haberim yok.İki çizgi bile atamaz oldum.Aç şu resim sayfalarını.O kalemler nemli çekmecede küflenecek.Yarından itibaren kalem kutularına koyup havalandır.Zorla kendini, çizmek için indirdiğin motifi çiz.Bunun dışında bir de yaratıcı fikirlere malak malak bakma.Yapalileceğin bir şeyi elinde olan malzemelerle yapmaya çalış.Gözünde değil elinde olsun!

5.Dilim:Okul!Önümdeki bir yıl içinde bu dilimin yerine başka bir konuya yer vermek istiyorum.Bunun için bu kalın engeli artık atlaman gerek.Yapabileceğin bir çok şeyin önünü kapatıyor.Bitirirsen bu okulu ne kapılar açacak sana bir düşün!Yarından itibaren derslerini geçmen için sana yardımcı olacak yollara başvur, arkadaşını ara, bilgi edin, okula git, hocalarınla konuş!Takip et, ders çalış!

6.Dilim:İş.İşimle ilgili de aksattığım bir çok şey var.Maillerimi çok geç kontrol ettiğim için uyarı alıyorum.Yükselmek için hiç bir çabam yok.Ya da ne kadar verimli olabilirim, nasıl fark yaratabilirim diye de bir hırsım yok.Yarından itibaren günlük sayfanı kontrol et.Maillerini oku.Kariyerini geliştirecek bilgi edin.İşinle ilgili merak ettiğin ne varsa araştır.

Evet ben robot değilim.Bir şekilde duygularımı beslemem lazım.Tedirgin olduğum 6 konu başlığı bunlar.21 gün keyfin için zorla kendini ve yap!Mutlu olabilmemin, yaşamaktan tekrar keyif alabilmemin tek yolu bu, ruhumu doyurabilmemin tek yolu!

13 Aralık 2014 Cumartesi

Rüyaların Ana Karakterleri

Bazen rüyaların ana karakterleri, sizin rüyanızda varla yok arasında hatırladığınız ya da hayatınızda o durumda karşılaşma ihtimalini düşünmediğiniz alakasız birileri olabiliyor.Nasıl mı?Rüyada bu kişilerin yanında en önemsediğiniz şeyler kendini gösteriyor.Hayatınızda değeri olan ne varsa o alakasız insan etrafına toplanıyor.Sizse 'ne alaka?' diyerek yan karakterlerin etkisine kapılıyorsunuz rüyanızda fakat, uyandığınızda asıl kilitlendiğiniz nokta o alakasızlık oluyor.

Sevgili blog takipçisi, rüyanı birebir buraya dökmeyeceğim ama ne demek istediğimi anlayacaksın.Aramızda kalacak olanlar sadece aramızda...Yalnız başka birine fikir vermesi için de bir örnek teşkil ediyor.Burada paylaşmamın tek amacı o.Yani benim gördüğüm rüyaların açıklaması bir yere kadar, senin gibi farklı insanların paylaşımı sayesinde daha çok renklenecek.Bu sebeple; paylaşımın için teşekkür ederim öncelikle ;)

Zamanın birinde bir insan sevdiğini düşünür; birlikte olabilmenin yegane nedeni nedir diye?Kaybetmek mi?-Yok.Ağlamak mı?-Yok.Acı çekmek mi?Yok.Ölmek mi?O da değil.Bütün bu sıralanan yaşanmışlıklar bağlılığın bir gerekçesi aslında, çünkü ilişkilerde kişiler kaynak vurularak birbirine bağlanmış iki demir.Eritilip aynı kazanda bir kalıba dökülüp şekillenebiliyorsa ne ala!Ama her ikisinde de bir alev, her ikisinde de bir yanmak söz konusu.Yanmak ve ateşi iyiye de yorabilirsin, kötüye de.Hepsi bizim elimizde.

Bu insan sevdiğini uzun süre düşününce, hayal kurması yaşamasından daha ağır basmış.Sevdiğini hayal kurarak yaşamış.Gerçeğe gelince, bir bakmış ki; hayalinde sevdiği insan gerçeği hiç yansıtmıyor, ya da hayali ona gerçekten yansımıyor.Gerçekte yoksan artık benim için ölüden farkın yok diye düşünüyor.(Kaybettiğin arkadaşının yanında onu görmen bunun bir işareti).Ama hayalinde kurduğun o güzelim insanın sende hep bir hatırı var(ölü arkadaşının sana gülümsemesi).Sonra yine düşünür o insan; olsaydı eğer hayalim gerçek, en çok onu nasıl hissetmek isterdim?Zor zamanımda, ölümü düşünecek kadar acıdan kör ve hiç olmadığım kadar kendim olduğumda(ağlamak, sen kabul etmesen de kendini gösterdiğin en belirgin özelliğin).

Şimdi bize bir sıcak el, bir de yaşlı gözler düştü.Gerçek ne kadar gerçek hiç sordun mu?Bilinç altı, bilinçli olarak yaşadığın şeylerden daha yoğun hissettirir vücutta duygularını.Sevdiğin insanın gerçekte eline dokunduğun hisle, rüyalarında hissettiğini bir karşılaştır bakalım ;)

Benden bu kadar.
Sevgiyle kal.

22 Kasım 2014 Cumartesi

Uçtum, Dişlerim Döküldü

Önceleri çok uçardım rüyamda, şimdi hiç uçtuğumu görmüyorum.Daha çok korkunç kabuslar görüyorum.Kim getiriyor bu tür şeyleri aklımıza hiç bilmiyorum.Ama şöyle bir kanıdayım; uçma fikrini aklıma ilk(!) sokan, uçan sihirbaz David Copperfield oldu, ondan önce Galata'dan atlayan Deli Evliya Çelebi, ondan önce de galiba kuşlar.Bir de hiç kuşkusuz ki herkesin gördüğü diş dökülmesi olayı; ne kadar korkutucu!Rüyanızda hem uçup hem de dişlerinizin döküldüğü oldu mu hiç?Ben hiç yaşamadım böyle bir şey, sanırım ikisi de bilinç altımızda farklı konuları simgeliyor.Geleneği yine bozmayacağım.

Uçmak, yerde olmaya hiç benzemiyor.Uçabilseydik hiç bir engele takılmadan yol alabilirdik.Ama yerdeyken hem yoruluyoruz hem de önümüze bir çok engel çıkıyor; kayalar, çakıllar, dağlar tepeler, uçurumlar...Bu engelleri aşmamız için insan zorlanıyor çoğu zaman canı yanıyor.Bunları zaten biliyorsun.

Diş dökülmesi peki?İnsan doğarken de yaşlanıp ölürken de henüz sahip olmadığı ve kaybettiği bir şeyi var diş.Vücudumuzda dilimizin değmesiyle her zaman varlığını hissettiğimiz ve duygusal olarak aramızda bir bağ da var; hiç bir silahımız yoksa dişlerimiz var yanımızda, korunmak ve istediğimizi elde etmek için; diş geçirir, diş sıkar, dişlerimizi gösteririz deyimleri gibi, hayvansal bir savunma mekanizması...Düşünsene annemizi emdiğimizde, annemizin bitmek üzere olan sütüne karşılık dişlerimiz oluşmaya başlamıştır o dönem, emersin gelmez, bir de ısırıyım bakiim niye akmıyo bu süt dersin, tee bebekken daha başlar yani buna bağımlılık.Bir de çıkarken bi kaşınır ki, eziyet.Sonra ennemizin memesini ısırdık diye cezalandırır bizi vücut; belli bi yaştan sonra yerine daha sağlam dişler çıkar.Çıkar çıkmasına da dökülürken çok acı veriyor, işte o zaman başlıyor diş düşürme korkusu.Bir de yaşlıların takma dişleriyle karşılaştığımız travma var; yaşlılık!Bunları da biliyorsun.

Eee hepsini biliyorsun, bilmediğin bunun rüyalarında görüp hayatına nasıl bağlıyorsun?Rüyanda sürekli uçtuğunu görüyorsan henüz sevişmemişsin demektir.Sevişince saflığını kaybediyorsun, bir başkasına bağlılık duyuyorsun, kendi ağırlığın sana yok denecek kadar hafif gelirken, bir başkasının yükünü taşımak sana ağır geldiği için, havadan daha sağlam bir yere vücudunu dayaman ve destek alman gerekiyor.Sevişmiş ve hala rüyanda uçtuğunu görüyorsan, seviştiğin insana karşı sorumluluk duyma gibi bir gereksinim hissetmiyorsun, özgürsün, rahatsın, kafanda hiç bir sorun yok, her engelin üzerinden bir kanat hareketiyle atlayabiliyorsun demek oluyor bu.Senin hayatına hangisi uyuyor sen karar ver.

Diş dökmesi, sevdiğin değer verdiğin insanları kaybetme korkusunu simgeliyor.Dişinin döküldüğünü gördüğün zamana dikkat et,  ya bir insana yaptığın bir hata olduğunu ve bu hatadan dolayı artık senin yanında olmayacağını  ya da o insanın senden uzaklara gittiğini düşündüğün zamanlar bunlar.Ya da öyle bir durum yaşadın ki savunamadın kendini, zayıf düştün, dişlerin hiç bir işe yaramadı, hayalin de dişlerinle birlikte kırıldı.





18 Kasım 2014 Salı

Freud'un Şeysine Jung İsim Koymuş.

Aynen öyle.Arketip diye bilinmeyen, çok tan var olan ama keşfedilmeyi bekleyen imgeler varmış evrende.Ruh bunu göremiyormuş.İnsanoğlu, aklı, mantığı ve ihtiyaçları doğrultusunda anlamlandırıyormuş.Sonra isim veriyorlarmış bunlara.Anne, baba, bilmem ne, bilmem ne diye sınıflanıyormuş bu imgeler.Freud'un açıklamaya çalıştığı id, ego, süper ego v.s. sonradan 'kollektif arketip' diye şekillenmiş jung tarafından.Bir nevi açıklanamayanı, açıklanamayanla açıklamak gibi geliyor bana.Hatta ve hatta eski din adamları bu arketipleri kullanarak yalnızlık çeken hastalara yardımcı oluyorlarmış.Çivi çiviyi söker misali, bak sen yalnız değilsin senin çektiğin ızdırabın benzerini çeken insanlar da var diyerek.Fakat altını çizmem gerekir ki, "benzeri" kelimesini kullandım, 'acı, yalnız yaşanan tek duygu'.Hiç bir acı birbirine benzemiyor, benzerini yaşıyoruz ama.Çok teknik konulara girmek istemiyorum ki ben, araştırıp öğrenin.Amacım teknik dille konuşmak değil zaten; yazıya azcık ruh katmak istiyorum.

Şu herkesin aynı olduğu şeysine gelince.Aynı fakat, bir yazımda değindiğim gibi parmak izi kadar özgün ve tek.Hepimiz birbirimizin çeşitli türevlerini yaşıyoruz ama özümüzde aynıyız.Neyse bu sizi iyi hissettirecekse, öyle olsun.

Bir sınıfa dahil olma düşüncesi kızdırıyor beni.Maalesef ki öyleyiz, şeklen de bir sınıfa yakıştırılıyoruz; kadın, erkek, insan, hayvan, düşünen, düşünmeyen...Çoğaldıkça ve iletişim arttıkça mitler keşfedilmiş.Kulaktan kulağa bir sanat oyunu...Olamaz mı; olabilir.Şimdilerde her şeyin görsel ve işitsel bir kanıtı var, fantaziye dökemiyorsun olayı.En güzel fantaziler mum ışığında oluşur.Bir gölgedir izlediğin, gerçek diye düşündüğün hissettiğin şeyi, mum ışığının düşürdüğü gölgesinden dinledin mi hiç?Bir başka türevimiz bak şimdi nasıl yaşıyor duvara yansıdığında.

Gölge diyelim mi bu hikayeye, o zaman 'Gölge' konuşmaya başlasın;

Her şey siyah bir noktayla başladı, alev aldığında mum ipi.Görmeye başladın, sıcaktı çok.Yanıp biraz uzaklaştın.Arkanı döndün, karşında iki top üst üste gelmiş gibi görünen bir karanlık.Anahtar deliği mi o?Yok göremiyorsun ki.Daha da yakınlaştın.Hayır sen değilsin o; kendini ilk ne zaman anlamlandırdın?Aynayı bile üretmemiştin daha o zaman.Önce anlamlandırılması gereken şu siyahlık...Hafiften bir rüzgar esiti.Ürktün, elin havaya kalktı, aynı anda karanlıkta da bir çıkıntı belirdi.Şaştın, yine anlamlandıramadığın bir kuvvetle, yumruğunu geçirdin karanlığa, parmakların avuç içine gömüldüğünden, 'yumru' dedin bu harekete, 'yumru' çok yumuşak kalırdı, '-k' ile güçlendirdin, 'yumruk!' oldu sonra.Duvardı hissettiğin, elinden bir sıvı aktı rengini görmediğin.İlk kavganla o zaman tanıştın; 'merhaba, ben korku!'.Korku neydi ki?Ürkmek ve şaşmak...Beyninin olduğunu bile bilmiyordun, bir kuvvet işte bir kuvvet itiyordu seni; anlam aramaya...Öylece oturup bakıtın, zaman kavramı bile yoktu ki senin için.Karanlık sana, sen karanlığa...(Mum nerden çıktı şimdi?).Karanlık git gide kaybolmaya başladı, izledin, mum çoktan bitmiştı fakat aydınlıktı ortam.Ateş yoktu ama yanıyordu bedeninde bir yerin, yumru yaptığın eli gözünün önüne koydu bir kuvvet.Yanıyor ama, daha da kuvvetli bu his; baş harfi olan 'y-' yi çıkardın 'k-' yı koydun.'Kanıyor'...İçinden geliyor bu, senden boşalıyor bu sıvı, kuvvetli olmalıydı; 'K-ırmızı'.Saklanması gerekirdi kendinden akan sıvının, bedeninde kalması...Sen keşfediyordun, bir kuvvet de seni itiyordu.İsimlendirmeye ve bulmaya...Başın bedeninden aşağı kaydı, el gibi ama değil bir çıkıntı daha; 'ayak' ne işe yarar ki bu, birini kaldırdın, indirdin...Sonra diğerini yanına aldın; aynı yerde değilsin artık.Yere değdiği için bu eylemin, kuyruklu 'y-' harfini seçtin; 'Y-ürümek' dedin, yol alıyordun, her bir adımda.Daha da ileri, ileri...Susadın.O neydi ki?Dudaklarını bir şekilde nemlendirmen gerekiyordu, yürüdün ve bir dere kenarında durdun, akıyor bir şeyler ama bu kez senden çıkmıyor bu sıvı, istedin senin olmasını, diz çöküp kafanı eğdin.O ne be?Ne ki bu, hareket eden?Başladın yine o sıvıyı tokatlamaya, aynı anda suyun içindeki yabancı da sana saldırıyordu.Dalgayla kayboluyor, sen durduğunda sana bakıyordu.'Sensin o salak!Ne korkuyorsun?' dedi içinden bir ses.İçindeki ses acaba dışarı da çıkar mıydı?Ağzını dayadın senin olmasını istediğin sıvıya 'S' gibi dalgalı; 'Su' dedin.Kendini izledin, Ayaklarının üstünde durduğunda, görüntü de senden o derece uzaklaşıyordu 'A' gibi; bir 'Ayna' m olmalı dedin kendimi tanımam için diye düşündün.Hani bir kuvvet anlamlandırmaya itiyor ya benliğini.'Benlik' ne demekti?Onu sonraki kuşaklara bırakacaktın, bu kadarı senin için çok fazla!Günler sonra o derenin karşısında senin gibi bir şey daha geldi.Oda senin yaptığının aynısını yaptı.Bu ne 'Hatıra' mı, 'Hayal' mi?Ama sende olup onda olmayan, onda olup sende olmayan bir şeyler vardı.Uzun süre izledin.Boynunun altında iki ayrı çubuk 'H' gibi; 'Hatun' olmalı bu.Karşı tarafta nasıl işler; "bu şeyin benim gibi çıkıntısı var, ama aşağıda ve yatay 'E' gibi; 'Erkek' olmalı bu.".Çok geçmeden bir ağaç devrildi derenin üstüne, sen onun tarafını, o senin tarafını merak ediyordu.Ağacın ortasında ikiniz de durdunuz,Birbirinize engel oluyordunuz.Ne sen ona kıyabiliyordun ne o sana...Birleşelim dediniz, sen benim açığımı kapat, ben de senin...Bu harflerin ikisi de iki koldan açık 'H' alttan üstten, 'E' soldan iki kollu eksik.Birleşmenin bir yolu vardı, sen aradaki çıkıntını feda edecektin, 'H' nin çukurlarını dolduracaktın, 'H' orta yolu bulup aradaki yatay zarını feda edecekti.İki, bir '0' oldu.Sıfırdan başladı her şey.Gölgeleri kovaladınız, birbirinize geçmek çok güzeldi, 'O' hissi çok kuvvetliydi.Sıvılar karıştı bir birine; 'H' de değişmeye başladı görüntü, seninkinden daha geniş ve yayvan bir çıkıntı.'H', 'Sen' mi oluyordu yoksa, ne kadar güçlü, yine çok kuvvetli; 'K-adın'...'Ben' vardı, 'Sen' oldu, 'H' bölündü ovalleşti 'B-iz' oldu.Aman tanrım ne kadar ucu açık bir 'O' bir; 'Ç-ocuk'...

Daha fazla devam edemicem, ardı arkası gelmiyecek şu arketiptiği açıklamanın.Ama sonuç olarak bu; keşfediyor insan!Sonradan...